ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ (İzale-i Şuyu)

Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şuyu) Davası Nedir?

Ortaklığın giderilmesi, paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyetine tabi olan taşınır veya taşınmaz mallara ilişkin paylaşım davasıdır. Ortaklığın giderilmesi davasında, ortaklar arasındaki mülkiyet ilişkisinin sona erdirilmesi amaçlanır. Mevcut olan mülkiyet ilişkisi mahkeme tarafından sona erdirilerek ferdi mülkiyete geçilecektir. Dava konusu malın bölünmeye uygun olmaması halinde mal, açık artırma ile satışa çıkarılacaktır. Ortaklığın giderilmesine hangi şekilde hükmedileceğinin belirlenmesi için keşif gerekmektedir. Böylece taşınmazların değeri, tapu kayıtları ile zemin arası ilişki belirlenerek uygun şekilde ortaklığın giderilmesi sağlanacaktır.

Ortaklığın giderilmesi davasını, söz konusu malda pay sahibi olan her paydaş açabilir. Dava, ortaklardan biri veya birkaçı tarafından diğer ortaklar davalı gösterilerek açılacaktır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesine göre tüm paydaşlar, davada yer almak zorundadır. Bunun sebebi dava sonucunun tüm paydaşları etkileyecek olmasıdır. Paydaşlardan birinin ölümü halinde, mirasçılık belgeleri alınacaktır. Böylece mirasçılar davaya katılabilecektir.

Ortaklığın giderilmesi için dava yoluna başvurmadan önce arabuluculuğa başvurulması zorunludur. Ortaklığın giderilmesi davasında Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir. Yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Taşınır mallarda ise genel yetki kuralları uygulanarak davalının yerleşim yeri yetkili olacaktır.

Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şuyu) davaları uzun sürer mi?

Ortaklığın giderilmesi davasının sonuçlanma süresi, yargıya ve taraflara bağlı olarak değişebilmektedir. Davanın seyrinde etkili olan faktörler genel olarak:

  • Mahkemelerin iş yoğunluğu,
  • Dava konusu malların nitelik ve miktarı,
  • Dava taraflarının sayısı ve mahkemeye ulaşılabilirlik durumları,
  • Karar sonucunda yargı yoluna başvurulması,

Olarak ifade edilebilir. Dava sürecini yavaşlatan etkenlerin bulunmaması halinde bir ya da bir buçuk yıllık süre içerisinde dava sonuçlanabilmektedir. Dava sürecini olumsuz yönde etkileyecek faktörlerin bulunması halinde davanın sonuçlanması yıllar alabilmektedir.

Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şuyu) Masrafları 2025? 

Ortaklığın giderilmesi davasının tarafların isteği doğrultusunda uygun sürede sonuçlanabilmesi için avukattan hukuki yardım alınması yararlı olacaktır. Davanın açılabilmesi için öncelikle arabulucuya başvurulacaktır. Arabuluculuk sürecinde anlaşma olması halinde anlaşma konusundaki miktar belirlenecektir. Bu miktara ilişkin Avukatlık Asgari Ücret Tarife’sinde yer alan hesaplamanın dörtte bir fazlası, arabuluculuk ücreti olarak ödenecektir.

Gerek arabuluculuk faaliyetleri gerekse yargılama aşaması için  vekalet ücreti, asgari tutarda belirlenmiştir. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre belirlenecek ücretler bahsedilen tutardan düşük miktarda olamayacaktır. Asgari tutardaki ücretler bu şekilde olmakla birlikte tarafların ödemesi gereken ücret, her davada değişkenlik göstermektedir. Bunun sebebi her somut davanın özelliklerinin farklılık arz etmesidir. Dolayısıyla dava takipleri için gereken ücretler, müvekkiller ile avukatları arasındaki sözleşmesel ilişkiye göre belirlenecektir.

Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şuyu) Satış Prosedürü

Ortaklığın giderilmesine ilişkin paylaşım biçimleri, Türk Medeni Kanunu’nun 699. maddesinde açıklanmıştır. İlgili hükme göre dava konusunun bölünmesi durum ve koşullara uygun düşmeyebilir. Aynı zamanda malın bölünmesi durumunda önemli bir değer kaybı meydana gelebilir. Bu durumda da mal, bölünerek paylaştırılamayacaktır. Durumun gereğinden bağımsız olarak tarafların satış talebinde bulunması da mümkündür.  Bu hallerin varlığında, mahkemece açık artırmaya satışa hükmolunacaktır. Açık artırmayla satışın sadece paydaşlar arasında yapılabilmesi için tüm paydaşların rızası gerekmektedir.

Ortaklığın giderilmesinde satış usulü izlenecekse bu satış, icra dairesi veya satış memurları tarafından gerçekleştirilecektir. Açık artırma, herkese açık veya sadece taraflara hitap edecek şekilde gerçekleşebilir. Sadece paydaşlar arasında yapılacak açık artırma için tüm paydaşların rızası aranmaktadır.

Davaya ilişkin satış kararı verildiğinde satış bedeli üzerinden mahkemece harç alınacaktır. Bu harç yaklaşık olarak satış bedelinin yüzde onluk dilimine tekabül etmektedir.  Ortaklığın giderilmesi için izlenecek satış prosedüründe İcra İflas Kanunu hükümleri uygulanacaktır. İcra İflas Kanunu hükümlerine göre taşınmazın değeri bilirkişi aracılığı ve satış memuru ile belirlenecektir. Satış sırasında bu şekilde belirlenen değer esas alınacaktır.

Ortaklığın giderilmesi için satış yolu izlendiğinde dava konusunun bütünleyici parçaları da satış kapsamında olacaktır. Bütünleyici parçaların istisna tutulması için,

  • Dava konusunun değerini artırıcı nitelikte olması,
  • Paydaş mülkiyetinde olması,
  • Diğer paydaşların da onayı bulunması,

Gerekmektedir. Böylece bu hususların da değeri tespit edilecektir. Satış sonu bedel üzerinden ilgili paydaşın hak kaybı önlenecektir.

Ortaklığın satış yoluyla giderilmesinde gerekli prosedürler izlendikten sonra satış bedeli belirlenecektir. Bu bedel, paydaşların tapu kaydındaki veya mirasçılık belgelerindeki payları oranında paydaşlar arasında dağıtılacaktır.

Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şuyu) Değer Tespiti Nasıl Yapılır?

Ortaklığın giderilmesi davasında, dava konusu malların değeri belirlenmesi için keşif düzenlenmektedir. Keşif sonrasında bilirkişilerce malın dava tarihindeki değeri rapor edilerek belirlenmektedir. Ancak bu rapor sonrasında satış sırasında da bir rapor tanzim edilerek satış prosedüründeki rapor üzerinden değer belirlenmektedir.

Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şuyu) Davasında Hissedarlar Arasında Satış

Ortaklığın giderilmesi davasında hissedarlar arasında satış, Türk Medeni Kanunu’nun 699. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili madde hükmüne göre satışın hissedarlar arasında yapılabilmesi için bütün paydaşların rızası gerekmektedir.

Satışın hissedarlar arasında yapılabilmesi için rıza aranması hususu, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 2012/17329 Esas, 2013/1050 Karar sayılı kararında hükme bağlanmıştır. Somut olayda, duruşmalara tüm paydaşlar katılmamıştır. Katılan paydaşların ise hissedarlar arası satış konusundaki beyanları alınmamıştır. Bu durumda Yargıtay’a göre paydaşlar arasında ittifak bulunmamaktadır. Bu sebeple açık artırmanın umuma açık şekilde yapılması gerekmektedir. Gerekli şartlar sağlanmadan hissedarlar arası satış kararının verilmesi Yargıtay tarafından bozmayı gerektirmiştir.

Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şuyu) Davasında Hissedarın Ön alım hakkı var mıdır?

Ortaklığın giderilmesi davasında hissedarın alış önceliği, önalım hakkına ilişkindir. Önalım hakkı, paylı mülkiyet paydaşının taşınmaz üzerindeki payının üçüncü kişiye satılması halinde kullanılır. Önalım hakkının kullanılabilmesi için dava açmak gerekmektedir. Önalım hakkı, diğer paydaşlar tarafından kullanılacaktır. Böylece diğer paydaşlara satın alma hakkı konusunda öncelik tanınmış olacaktır. Yapılan satışın paydaşlara noter aracılığıyla bildirilmesi gerekmektedir. Bildirim tarihinden itibaren üç ay ve her halde satıştan itibaren iki yıl geçmesiyle önalım hakkı düşecektir.

Türk Medeni Kanunu’nun 733. maddesine göre cebri artırmayla yapılan satışlarda önalım hakkı kullanılamayacaktır. Bu durumun örneği, taşınmazın borç sebebiyle satışıdır. Bir borçtan kaynaklı olarak taşınmazın satışına karar verildiğinde hissedarların ön alım hakkını kullanmaları söz konusu olmayacaktır.

Mirasçıların önalım hakkını kullanmaları söz konusu değildir. Bunun sebebi ortaklığın giderilmesi davası açılmadan veya gerekli anlaşma yapılmadan önce mirasçıların mülkiyetinin elbirliği mülkiyeti oluşudur. Ön alım hakkı paylı mülkiyette kullanılabileceğinden mirasçılar paylı mülkiyete geçiş sağlanmadığı sürece ön alım hakkını kullanamayacaktır.

 

maddi ve manevi tazminat

Maddi ve Manevi Tazminat Davası Nedir?
Maddi tazminat davası, hukuka aykırı bir eylem veya işlem nedeniyle malvarlığında meydana gelen eksilmenin, yani maddi zararların giderilmesi; manevi tazminat davası ise aynı işlem veya eylemler nedeniyle bireyin yaşadığı üzüntü, elem ve yıpranmanın yol açtığı manevi zararların giderilmesini amaçlayan bir dava türüdür.

Maddi ve manevi tazminat davaları birlikte açılabileceği gibi ayrı ayrı da açılabilir.

Maddi ve Manevi Tazminat Davası Hangi Nedenlerle Açılabilir?
Maddi ve manevi tazminat davası, herhangi bir nedenle uğranılan haksız bir maddi veya manevi zararı gidermek amacıyla açılabilir. Tazminat davaları, genel olarak haksız fiil veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine bağlı olarak açılmasına rağmen, birbirinden farklı birçok hukuki gerekçeye dayalı olarak açılmaktadır. Genel olarak en çok açılan tazminat davaları şunlardır:

İş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası,
Trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası,
Sözleşme ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası,
Suç işlenmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası,
Hatalı doktor uygulamalarından kaynaklanan, yani tıbbi malpraktis nedeniyle tazminat davası,
Boşanma davası ile birlikte açılan maddi ve manevi tazminat davası,
Telif haklarının ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası
Yazılı veya görsel basın veya sosyal medya üzerinden kişilik haklarına saldırı nedeniyle açılan manevi tazminat davası.

BOŞANMADA TAZMİNAT VE TAKI (ZİYNET)

 

T.C YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
Esas No:2016/4634
Karar No:2017/9893
Karar Tarihi: 21.09.2017
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Boşanma-Ziynet Alacağı
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından tazminatların miktarları ve ziynet alacağı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50 ve 52. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır. Daha fazla oku “BOŞANMADA TAZMİNAT VE TAKI (ZİYNET)”

Kazada Araç Değer Kaybı

Trafik Kazalarında Araç Değer Kaybı-Tazminat Talepleri

Trafik kazaları, günümüzde sıkça meydana gelen, maddi veya bedeni zararlara sebebiyet veren durumlardır. İstatistiki verilere göre meydana gelen kazaların %90 a yakını maddi zararlara sebep olmaktadır. Bu kazalarda araç değer kaybı, maddi manevi tazminat gibi talepler doğabilir.

Değer kaybı, trafik kazaları sonrası aracın değerinde meydana gelen azalma olarak ifade edilir. Araç değer kaybı aslen hasar alan ve bu hasar itibariyle onarım gören bir aracın, ikinci el piyasasındaki değerindeki azalmayı ifade eder. Kısacası, kaza geçiren ve hasara uğrayan ne kadar iyi tamir edilmiş olursa olsun, değerinde mutlaka bir düşüş yaşayacaktır. Bu düşüş, o aracın değer kaybını ifade etmektedir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan araç sahipleri, değer kaybını karşı tarafın kusuru oranında karşı araç maliki, sigorta şirketi ve şoförden tazmin ve tahsil edebileceklerdir.

Bu taraflar zarardan müşterek ve müteselsilen sorumlu olduğundan zarar gören araç sahibinin istediği kişiden veya tümünden aynı anda alacağınızı talep edebilme hak ve yetkisi mevcuttur. Daha fazla oku “Kazada Araç Değer Kaybı”

Hizmet Sözleşmelerinin Sona Ermesi

Türk Borçlar Kanununda hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler, altıncı bölümde hizmet sözleşmeleri başlığı altında, 393. ve 496. maddeler arasında yer almaktadır.

Daha fazla oku “Hizmet Sözleşmelerinin Sona Ermesi”

Covid-19 Salgınının Sözleşmelere Etkisi

           Son dönemde ülkemizde ve tüm dünyada etkisini gösteren ve ekonomik anlamda ciddi sorunlar yaratan Covid-19 salgın hastalığının yayılması birçok sözleşmesel ilişkiyi de olumsuz anlamda etkilemeye başladı. Bu nedenle oluşabilecek ifa ve ödeme güçlükleri kapsamında mücbir sebep ve beklenmedik hal söz durumların sözleşmelere etkisini inceleyeceğiz.
          Öncelikle belirtmek gerekir ki Türk hukukunda “sözleşmeyle bağlılık (ahde vefa)” temel ilkelerden biridir. Sözleşme yapıldıktan sonraki süreçte şartlar değişmiş , edimi yerine getirmek güçleşmiş olsa bile  dürüstlük kuralının bir gereği olarak taraflar üzerine düşen edimi yerine getirmek için çabalamalıdır. Ancak şartların olağanüstü şekilde değişmesiyle, edimler arasındaki dengeyi bozularak, sözleşmeye bağlılık ilkesinin uygulanması hakkaniyet ilkesine aykırı hale gelebilir.
         Sözleşmelerde karşılıklı edimler arasındaki dengeyi bozan bu olağanüstü olayları niteliklerine göre mücbir sebep ya da beklenmedik hal olarak adlandırabiliriz. Dünyanın etkisi altında kaldığı Covid-19 salgını da yarattığı etkiler bakımından olağanüstü hale örnektir.
  • Mücbir Sebep Nedir?
Sözleşmenin taraflarınca alınacak önlemlere karşı önüne geçilmesi olanaksız, gerçekleşmesinin ve sonuçlarının öngörülemez ve tedbirlere rağmen tarafların yükümlülüklerini yerine getirmesini imkansız kılan, hiçbir tarafın olayın gerçekleşmesinde ya da zararın doğmasında kusurunun olmadığı olay mücbir sebep olarak nitelendirilebilir.
  • Beklenmedik Hal Nedir?
Sözleşme ilişkisinde edim ve karşı edim arasındaki oranı esas olarak sarsan, borçludan  bağımsız olarak ortaya çıkan ve  borcun yerine getirilmesini zorlaştıran olaylar beklenmedik hal olarak nitelendirilebilir.
Beklenmedik hâlden etkilenen tarafın/borçlunun, sözleşmedeki taahhütlerini yerine getirememesi “aşırı ifa güçlüğü” olarak nitelendirilmiştir. Aşırı ifa güçlüğü ile ifa imkansızlığı arasındaki en temel fark; beklenmeyen hal borcun yerine getirilmesini (ifasını) aşırı güçleştiren ya da geçici olarak imkansız hale getiren olaylarken, mücbir sebep borcun ifası sürekli olarak imkânsız hale getiren olaylardır.
Covid-19 Salgını Mücbir Sebep Olarak Değerlendirilebilir Mi?
Salgın hastalığın mücbir sebep ya da beklenmedik hal teşkil edip etmediğine somut olay üzerinden sözleşme üzerindeki etkilerine bakıp karar vermek gerekir. Koronavirüs salgını nedeniyle tarafların edimi yerine getirmesi sürekli olarak imkansız hale gelmişse salgın hali mücbir sebep, geçici bir imkansızlık ya da edimin yerine getirilmesinin aşırı derecede güçleşmesi durumu oluşmuşsa beklenmedik hal olarak değerlendirilecektir.
Sözleşme serbestisi ilkesi gereği taraflar sözleşmede, mücbir sebebin neden olduğu imkansızlıktan kimin sorumlu tutulacağının kararlaştırmışlarsa sözleşme hükümleri uygulanacaktır ve borçlu alacaklının uğradığı zararı karşılayacaktır.
Taraflar sözleşmede mücbir sebepleri sınırlı olarak saymış ve salgın hastalığı mücbir sebep olarak göstermemişlerse bu durumda salgın mücbir sebep olarak değerlendirilmeyebilir. Fakat sözleşmede mücbir sebepler deprem, sel, yangın vb. gibi ifadelerle örnek olarak sayılmışsa , hükümden mücbir sebeplerin sınırlı olmadığı anlaşılıyorsa bu durumda salgın hastalık da mücbir sebep olarak kabul edilebilir.
Ancak bir sözleşmede; mücbir sebep halleri, şart ve sonuçları düzenlenmemiş olabilir. Bu durumda, şartlarını taşıdığı sürece bir olay mücbir sebep olarak değerlendirebilir ve taraflar, mücbir sebebin kendilerine tanıdığı haklardan faydalanabilirler. Böylece imkansızlıktan her iki taraf da sorumlu tutulmayabilir.
Netice olarak yukarıda da değindiğimiz gibi Covid-19 salgınının mücbir sebep ya da beklenmedik hal olarak değerlendirilebilmesi sözleşmeye etkisi, sözleşme hükümleri gibi somut özelliklere bağlıdır. Her sözleşme özelinde bu değerlendirmenin yapılarak karar verilmesi gerektiği için bir avukata danışılarak ilerlenmesini tavsiye ederiz.
Mücbir sebeple ilgili sorumluluklarda sözleşme serbestisi geçerlidir. Borçlu, mücbir sebepten kaynaklanan sorumluluğu sözleşmede üstlenmişse, artık alacaklıya karşı mücbir sebepten kaynaklanan herhangi bir talep ileri sürmesi mümkün değildir.
İFA İMKANSIZLIĞI VE GEÇİCİ İFA İMKANSIZLIĞI
Mücbir sebep olarak kabul edilebilecek bir olay, ifa imkânsızlığı veya aşırı ifa güçlüğü ile sonuçlanabilir. Borcun ifası önündeki engel devamlı nitelikteyse sürekli ifa imkansızlığı, ifa önündeki engel geçici nitelikteyse aşırı ifa güçlüğü söz konusu olacaktır.
 İfa imkansızlığı ifanın önündeki engelin ortadan kalkmasının mümkün olmaması nedeniyle borcun ifa edilememesidir.
  •  Borçlar Kanunu’nun 136. Maddesine göre ; “Borcun  ifası  borçlunun Sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşırsa, borç sona erer.”
      Böylece ifa imkânsızlığı halinde, borçlu borcundan kurtulabilir.
  •  Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesine göre ; “ Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum borçludan kaynaklanmayan bir nedenle ortaya çıkarsa, borçlu hakimden sözleşmenin yeni koşullara göre uyarlanmasını veya sözleşmeden dönme hakkının yürürlüğe konulmasını ister.”
       Ancak COVİD-19 salgın hastalığı alınan seyahat ve sokağa çıkma yasağı gibi önlemlerin geçici nitelikte olduğunu göz önüne aldığımızda, borçlu gecikmeden dolayı mücbir sebep nedeniyle sorumlu olmasa da ifası hala mümkün olan borcun ifasından sorumludur. Ancak her sözleşmenin somut özelliklerine göre belli bir süre bekleyip, edimler arası dengenin aşırı derecede bozulmasını sebep göstererek TBK 138.md uyarınca sözleşmenin uyarlanmasını hakimden talep edebilir veya uyarlama mümkün değilse sözleşmeden dönme veya fesih hakkını kullanabilir.
  • Kısmi İfa İmkânsızlığı
  • Borçlar Kanunu’nun 136. Maddesine göre; Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.
           Mücbir sebep sonucu borcun bir kısmının yerine getirilmesi de imkânsızlaşabilir. Kısmî imkânsızlık için alacaklının kısmî ifaya razı olması ve karşı edimin bölünebilir olması gerekir. Bu durumda, borçlu ifa edemediği/imkânsızlaşan kısımdan kurtulur. Ancak tarafların niyetinden kısmi ifayı öngörebilselerdi sözleşmeye hiç girmeyecekleri anlaşılıyorsa o halde borcun tamamı sona erer.
  • Beklenmedik Hal İle Oluşan Aşırı İfa Güçlüğü
       Borcun ifasını aşırı güçleştiren durumlarda ise yine Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesi uygulanarak, borçlu sözleşmenin uyarlanmasını hakimden talep edebilir veya uyarlama mümkün değilse sözleşmeden dönme veya fesih hakkını kullanabilir.
  • İspat Yükü ve Bildirim Yükü
       Mücbir sebepten etkilendiğini iddia eden taraf, mücbir sebep nedeniyle borcunu ifa edemediğini ispat etmek ve varsa bildirim yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır.  Yani, burada ispat yükü tamamen borçluya aittir. Fakat sözleşmede, salgın ya da bulaşıcı hastalık hali mücbir sebep olarak belirlenmişse artık  bu durumu ispat etmeye gerek kalmayacağından, mücbir sebep iddiasında bulunan taraf ispat yükü altında değildir.
       Mücbir sebepten etkilenen taraf, diğer tarafa ifanın imkansızlaştığını derhal bildirmekle yükümlüdür. Derhal bildirmediği ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almadığı taktirde, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
  Av. Emine KESKİN
Genel Hizmet Sözleşmesinin Fesih Bildirimi İle Sona Ermesi

Genel Hizmet Sözleşmesinin Fesih Bildirimi İle Sona Ermesi-Bursa Sözleşme Hukuku Avukatı

Türk Borçlar Kanununda hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler, altıncı bölümde hizmet sözleşmeleri başlığı altında, 393. ve 496. maddeler arasında yer almaktadır.

Daha fazla oku “Genel Hizmet Sözleşmesinin Fesih Bildirimi İle Sona Ermesi-Bursa Sözleşme Hukuku Avukatı”

Kredi Kartı Sözleşmesi, Bursa Avukat, Bursa Hukuk Bürosu

Kredi Kartı Sözleşmesi-Bursa Borçlar Hukuku Avukatı

[embeddoc url=”https://docs.google.com/viewerng/viewer?url=https://www.unyildizhukuk.com/wp-content/uploads/2020/04/kredi-karti-sozlesmesi.pdf&hl=en” download=”all” viewer=”google” ]